top of page

Bir İnsan Hakkı Olarak Ruh Sağlığına Erişim

Mervenur Özyurt

Çevremizde ruh sağlığı sorunlarıyla destek almadan mücadele eden birçok birey bulunuyor. Peki, bu sessiz krizin bir insan hakkı sorunu olduğunu biliyor muydunuz? Birleşmiş Milletler Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi Madde 25’e göre her şahsın, sağlık ve sosyal hizmetlerinden faydalanma hakkı vardır. Bu, tıbbi bakım ve tedaviye erişim dahil olmak üzere bireyin sağlığını koruyacak tüm hizmetleri kapsar. Ayrıca, Dünya Sağlık Örgütü Anayasası'nda, "Ulaşılabilir en yüksek sağlık standardından yararlanma, ırk, din, siyasi görüş, ekonomik ya da sosyal durum farkı gözetilmeksizin her insanın temel hakkıdır" ifadesi yer alır.

Unsplash
Unsplash

Sağlığın Bir Parçası Olarak Ruh Sağlığı


Sağlığın sadece fiziksel olmadığını, psikolojik iyi oluşun da bireyin sağlığının büyük bir parçası olduğu aşikâr. Bu sebeple, ruh sağlığının da bir insan hakkı olduğu görüşünü savunuyorum. Birleşmiş Milletler ve Dünya Sağlık Örgütü her bireyin fiziksel, zihinsel ve sosyal açıdan tam bir iyilik haline ulaşma hakkı olduğunu belirtir. Yani bireyin fiziksel bir iyilik halinde olmasının yanı sıra, duygusal, psikolojik ve sosyal açıdan iyi bir dengeye sahip olması anlamına gelir. Bu denge durumu stresle başa çıkabilme, olumsuz duyguları yönetebilme, sağlıklı ilişkiler kurma, kendini değerli hissetme ve potansiyelini gerçekleştirebilme gibi yetenekleri içerir. Kısaca ruh sağlığı tıpkı fiziksel sağlık gibi bireyin yaşam kalitesini ve işlevselliğini olumlu yönde etkiler.

 

Erişim Engelleri ve Zorluklar


Ruh sağlığının bir insan hakkı olarak kabul edilmesi, teoride güçlü bir temele dayansa da maalesef pratiğe uygulanması birçok yerde yetersiz kalabiliyor. Öncelikle yasal eksikliklerden bahsedelim. Günümüzde birçok ülkede ruh sağlık hizmetlerine erişim bir hak olarak görülmesine rağmen yeterince maddi kaynak bulunamıyor. Politikalar çoğunlukla fiziksel sağlığa öncelik verirken ruh sağlığı geri planda kalabiliyor. Bu durum alt sosyoekonomik sınıfa mensup bireylerin bu hizmetlere ulaşmasında büyük engeller yaratıyor. Dahası, birçok erişim ve kaynak eksikliği problemleriyle karşı karşıyayız. Örneğin daha düşük gelirli bölgeler veya kırsal kesimlerde ruh sağlığı hizmetlerine ulaşım neredeyse imkânsız. Yüksek fiyatlı terapi seansları ve ilaçlar Türkiye’de toplumun büyük bir kesimi için maddi zorluklar oluşturuyor. Devlet hastanelerinde yetersiz ruh sağlığı uzmanı eksikliği uzun bekleme sürelerine ve yetersiz seans sürelerine sebep oluyor.


Ruh sağlığına ulaşmada en büyük engellerden biri de stigma ve ayrımcılık.  Ruhsal sağlık sorunlara yönelik toplumsal önyargılar, bireylerin yardım araması önündeki engellerden biridir. Bazı bölgelerde, ruh sağlığı sorunları zayıflık ya da utanç verici bir durum olarak algılanıyor. İnsanlar teşhis aldıkları durumda işlerini ya da sosyal çevrelerini kaybedeceklerine dair endişe duyuyor ve bu durum toplumda yardım isteme konusunda büyük bir çekince oluşturuyor. Çevremizde psikolojik olarak zorlanan bireyler genelde ikiye ayrılır: psikolojik destek almak isteyip fakat maddi kaynaklardan yoksun olanlar ya da psikolojik desteğe ihtiyacı olduğunu kabullenmeyip reddedenler.


Ruhsal sağlık sorunlarına sahip bireyler ayrımcılık karşısında özellikle savunmasızlar ve insan hakları ihlalleriyle karşı karşıya kalabiliyor. Bu durum onların ruh sağlığı hizmetlerine erişimini zorlaştırmakla beraber eğitim, çalışma ve barınma gibi birçok alanda haklarını etkileyen ayrımcılığa maruz bırakıyor. Örneğin iş yerlerinde ayrımcılığa ve kötü muameleye maruz kalmak bu bireyler için yaygın bir durum. Birçok ülkede, zorla tedavi ve kapatılma ruh sağlığı sorunlarına sahip kişilerin deneyimlediği insan hakları ihlalleri olmaya devam ediyor.

Unsplash
Unsplash

 

Olumlu Gelişmeler ve Gelecek


Bu engeller ve ihmallere rağmen olumlu gelişmeler görmek de mümkün. Birleşmiş Milletler’in Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan Hedef 3, 2030 yılına kadar Türkiye de dahil olmak üzere tüm dünyada, her yaşta sağlıklı ve kaliteli bir yaşamı güvence altına almayı amaçlar. Bu hedef, yalnızca fiziksel sağlığı değil, ruh sağlığını da kapsamakta. Hedef 3, akıl ve ruh sağlığının geliştirilmesini vurgularken, madde bağımlılığının önlenmesi ve bu konuda tedavi yöntemlerinin güçlendirilmesini de hedefler arasında sayar. Toplumda ise son yıllarda ruh sağlığı sorunlarına karşı farkındalığın arttığını gözlemleyebiliriz. Özellikle gençlerin ‘başkaları ne der’ anlayışını yıkması bu duruma önemli katkılar sağladığını düşünüyorum. Terapi almak, toplumda eskisi kadar olumsuz bir şekilde karşılanmıyor; hatta bazı kesimler bunu artık olumlu bir adım olarak görüyor. Dahası, birçok ülke ruh sağlığı hizmetleri ile ilgili yeni yasalar ve programlar başlatıyor. Örneğin, Avustralya ‘Mental Health and Wellbeing Act (2022)’ yasası ile ruh sağlığı hizmetlerinde bireylerin haklarını, onurunu ve özerkliğini koruyarak daha kapsayıcı, kültürel olarak duyarlı ve topluma katılımı teşvik eden bir sistem oluşturmayı amaçlar. Kanada’da ‘Mental Health Commission of Canada’ ruh sağlığına dair önemli konularda eğitim ve farkındalık yaratmak, stigma ile mücadele etmek gibi hedeflere yönelik projeler geliştirmekte. Ülkemizde ise Toplumsal Ruh Sağlığı Merkezleri (TRSM), 2011 yılında Sağlık Bakanlığı tarafından ruh sağlığı hizmetlerini güçlendirmek ve yaygınlaştırmak amacıyla kurulmaya başladı. Ayrıca, sivil toplum kuruluşlarının bu konuda farkındalık artırma ve kaynak oluşturma konusunda önemli katkılar sağladığı görmek mümkün.  


Sonuç olarak, ruh sağlığının bir insan hakkı olarak tanınması, toplumsal refah ve bireylerin yaşam kalitesinin artırılması adına temel bir ilkedir. Ancak, bu hakkın gerçek anlamda her birey için geçerli olabilmesi için daha çok kaynak, politika, erişim, eğitim ve farkındalığa ihtiyacımız var. Olumlu gelişmeler ve uluslararası çabalar pozitif sonuçlar verse de hala atılması gereken büyük adımlar bulunmaktadır. Köklü bir değişim, yasal düzenlemelerle, daha adil ve kapsayıcı bir sistemle ve toplumun ruh sağlığına dair tutumlarını değiştirmekle mümkün olabilir. Bu amaca hizmet eden yatırımlar yalnızca bireyler değil toplumlar için de daha sağlıklı, huzurlu ve sürdürülebilir bir gelecek yaratılmasına fayda sağlayacaktır.


"Ruh sağlığı için mücadele etmek, yalnızca bireysel bir çaba değil, toplumsal bir sorumluluktur"

 
 
bottom of page